Türkçe Bilmeyen Yabancının İmzaladığı Sözleşme Geçerli midir?

Türkçe bir sözleşme imzalayan yabancının, sözleşmeyi anlamadan imzalamış olması nedeniyle sözleşme ile (yahut sözleşmedeki bir kısım hükümlerle) bağlı olmadığı iddiası kabul görür mü?

Bu sorunun cevabı, sözleşmenin taraflarına ve içeriğine göre değişse de kural olarak Türkçe bilmeme iddiasının tek başına sözleşmeyi geçersiz kılmayacağı söylenebilir.

Uygulamada Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Türkçe bilmediği için arabuluculuk anlaşmasının yanılma (hata) sebebiyle geçersiz olduğunu iddia eden tarafın soyut yanılma iddiasını yeterli bulmamıştır[1].

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de adi ortaklık paylarının devri için Türkçe bilmeyen kişiye hile ile belge imzalatıldığı iddiasının tanıkla ispat edilebileceğini ancak dosyadaki tanık beyanları ile bu hususun ispatlanamadığını belirterek davanın reddi gerektiğine karar vermiştir[2].

Sözleşmenin geçersiz olabilmesi için Türkçe bilmeyen kişinin, iradesinin sakatlandığını ayrıca ispat etmesi gerekir. Örneğin kanunda kişinin iradesinin çevirmen gibi bir aracı tarafından yanlış iletilmesi bir irade sakatlığı hali (iletmede yanılma) olarak sayılmıştır (6098 s. TBK m. 33). Kişi bu hususu ispatlayarak sözleşme ile bağlı olmaktan kurtulabilir.

Tarafın Türkçe bilmemesi sebebiyle sözleşmenin geçersizliğini gerektiren bir yanılma (hata) durumu söz konusu ise yanılmada kusur[3] ve dürüstlük kuralları[4] hususlarına da dikkat edilmesi gerekir.

Yabancının sözleşmeyi anlamaması meselesi tek bir genel ilkeyle çözülememekte; genel işlem koşulları, tüketici sözleşmeleri, ticari sözleşmeler ve resmi şekle tabi sözleşmeler gibi farklı durumlar için ayrı ayrı incelemeyi gerekli kılmaktadır.

Genel İşlem Koşulları

Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla önceden tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir (TBK m. 20/1).

Karşı taraf aleyhine olan genel işlem koşullarının geçerli olabilmesi için düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi vermesi, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlaması ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesi gerekir (TBK m. 21/1).

Öğretideki baskın görüşe göre genel işlem koşullarının Türkçe bilmeyen kimse için geçerli olabilmesi, bu koşulların muhatabın anlayacağı dilde açıklanmasına bağlıdır[5]. Gerekli açıklamayı yaptığını ispat etmesi gereken sözleşmeyi düzenleyen taraftır. Antalya, genel işlem koşullarının yabancının anladığı dilde yazılması gerektiğini belirtmiştir[6].

Öğretide karşı görüş olarak Alman hukukunda bir Alman bankasında hesap açan Türk için genel işlem koşullarının Türkçe değil Almanca yazılmasının yeterli görülmesinden bahsedilerek genel işlem koşullarının, karşı tarafa sunulduğu ülkenin dilinde olmasının yeterli olduğu savunulmuştur[7].

Kanaatimce sözleşmeyi düzenleyen taraf sözleşme kurulurken karşı tarafın dil bilmediğini anlayabilecek durumda değilse örneğin sözleşme elektronik ortamda kuruluyorsa bu halde karşı tarafın geçersizlik iddiasına itibar edilmemelidir. Ancak bu durumda genel işlem koşullarının geçersizliğini gerektiren başkaca sebepler mevcut olabilir.

Tüketici Sözleşmeleri

Tüketici sözleşmelerinde, tüketici ile müzakere edilmeden sözleşmeye dahil edilen dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde tüketici aleyhine bir düzenleme varsa bu haksız şart olarak kabul edilir. Haksız şartlar kesin olarak hükümsüz olup sözleşme bu şartlar dışında geçerliliğini korur (6502 s. TKHK m. 5/1-2).

Yazılı tüketici sözleşmeleri genellikle önceden hazırlanmış standart sözleşmelerdir. Sözleşmeyi düzenleyen taraf standart sözleşmedeki şartın tüketici ile müzakere edildiğini iddia ediyorsa o iddiasını ispatla yükümlüdür (TKHK m. 5/3). Türkçe bilmeyen tüketici için müzakerenin anladığı dilde yapılması gerekir.

Genel işlem koşulu içeren tüketici sözleşmelerine öncelikle TKHK’da yer alan hükümler uygulanır. Burada hüküm olmayan hallerde ise TBK’daki genel işlem koşullarına ilişkin hükümlere başvurulur.

Ticari Sözleşmeler

Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir (6102 s. TTK m. 18/2). Anlamadığı bir sözleşmeyi tercüman yardımı almadan imzalayan tacir, kanunun kendisinden beklediği dikkat ve özeni göstermemiş olur. Bu halde tacirin, sözleşmenin geçersiz olduğu iddiası kabul görmez[8].

Ancak Türkçe bilmeyen tacirin hiçbir koşulda sözleşmenin geçersizliğini ileri süremeyeceği sonucuna varmak da isabetli değildir. Tacirin irade sakatlığı iddiası incelenirken ayrıca basiretli bir işadamı gibi hareket edip etmediği de değerlendirilecektir.

Resmi Şekle Tabi Sözleşmeler

Noterde düzenlenen taşınmaz satış vaadi gibi resmi şekle tabi sözleşmelerde Türkçe bilmeyen taraf için yeminli tercüman bulundurulması zorunludur (1512 s. Noterlik Kanunu m. 74). Bu kurala uyulmaması halinde sözleşme geçersiz olur[9].

Kira Sözleşmeleri

Yabancılar tarafından sıkça yapılan işlemlerden olması sebebiyle kira sözleşmelerine de kısaca değinmek uygun olacaktır. Kira sözleşmeleri açısından önem arz eden husus somut olaya göre kira sözleşmesinin nasıl nitelendirileceğidir. Duruma göre kira sözleşmesinde yer alan maddeler genel işlem koşulu olarak değerlendirilebileceği gibi kira sözleşmesi bir tüketici sözleşmesi niteliğinde de olabilir.

Eğer kira sözleşmesi bir tacirin ticari faaliyetine ilişkin değilse, tüketici sözleşmesi niteliğinde değilse ve genel işlem koşulu olarak değerlendirilecek bir durum yoksa sözleşmenin Türkçe olması, Türkçe bilmeyen taraf için bir geçersizlik sebebi değildir. Türkçe bilmeyen taraf iradesinin sakatlandığını ayrıca ispat etmelidir.


[1] Yarg. 11. HD, 04.09.2023, E. 2023/4118, K. 2023/4599 “…arabuluculuk anlaşma tutanağının taraflar arasında kurulmuş özel hukuka tabi bir sözleşme olduğu, davacı yeterli derece Türkçe bilmemesi sebebiyle iradesinin sakatlandığını ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 30 uncu maddesi uyarınca sözleşmenin yanılma sebebiyle geçersiz olduğunu iddia etmiş ise de, hangi hususlarda yanıldığına dair somut bir açıklama yapmadığı, arabuluculuk faaliyetinin …  tarihli “Bilgilendirme Tutanağı” ile başladığı ve aynı tarihte ilk oturumun gerçekleştirildiği, … tarihinde ikinci oturumun, … tarihinde ise üçüncü oturumun yapıldığı ve bu tarihte arabuluculuk son tutanağı ile arabuluculuk anlaşma tutanağının düzenlendiği, davacının bilgilendirme tutanağından itibaren yapılan açıklamaları anlamadığına ve tercüman talep ettiğine dair bir itirazı olmadığı gibi, görüşmelere kendisi tarafından görevlendirilen tercüman ile katılabilecekken tüm oturumlara şahsen katıldığı, tutanakları imzaladığı ve imzasını inkar etmediği, Mahkemece de açıklandığı üzere ticari iş ve işlemlerini tercümansız gerçekleştirdiği, arabuluculuk faaliyeti kapsamında arabulucu tarafından, taraflara avukat görevlendirileceğine dair yasal bir düzenleme olmadığı, arabuluculuk faaliyetinin usulüne uygun şekilde yürütüldüğü, davacının soyut yanılma iddiasını ispat edemediği ve Mahkemece davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu…”

[2] Yarg 2. HD, 02.04.2015, E. 2015/4248, K. 2015/5488 “…Türkçe bilmeyen davacının payını M.. K..’e devrettiğine ilişkin belge imzalatıldığını, bu şekilde davalı tarafın hilesi ile ortaklıkla bağlantısının kesildiğini ileri sürerek; ortaklığın sona ermesi nedeniyle 52.000 İngiliz Sterlini tutarındaki alacağın … faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir…
…Davacının; imzasını içeren ve kesin delil niteliğinde olan sözleşmenin, kendisine hile ile imzalatıldığını ileri sürmesi nedeniyle, iddiası “hile” unsuruna dayanmaktadır. Hile iddiası senede bağlanması mümkün olmayan iddialardan olduğundan, senetle ispat edilmesinde maddi imkansızlık bulunmaktadır. Bu nedenle, davacının hile iddiasında, tanık dinletmeleri olanaklıdır. Ancak, mahkemece dinlenen tanık beyanıyla “hile” iddiası ve sözleşmenin aksi davacı tarafından kanıtlanamamıştır. 
Hal böyle olunca; mahkemece, davacının imzasının bulunduğu ve imzası davacı tarafından ikrar edilen 12.10.1999 tarihli hak devir sözleşmesi ile davacı, adi ortaklığa konu yat üzerindeki %60 hissesini davalı M.. K..’e devrettiğini, yat üzerinde hiç bir hak ve alacağının kalmadığını belirtmiş olduğu ve bu hususun tasfiye niteliği taşıdığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

[3] TBK m. 35/1: “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.”

[4] TBK m. 34: “Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.

Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.”

[5] Tuğçe Tuzcuoğlu. (2020). Avrupa Birliği Normları ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Işığında Genel İşlem Şartları. Seçkin Yayıncılık. s.138

[6] Osman Gökhan Antalya. (2019). Marmara Hukuku Yorumu Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt: V/1,1. Seçkin Yayıncılık. s.498

[7] Hilal Yüksel. (2023). Genel İşlem Koşullarında Kapsam (Yürürlük) Denetimi. (Doktora Tezi). s.128-129

[8] İstanbul 2. ASTM, 24.12.2021, E. 2019/707, K. 2021/927 “…davalı tarafça imzası inkar edilmeyen Türkçe sözleşmenin imzalanması sırasında davalı şirket yetkilisinin iradesinin hile ile sakatlandığı, bu nedenle imzalı sözleşmenin davalı açısından bağlayıcılığı bulunmadığı iddiası yönünden yapılan hukuki değerlendirme sonucunda, davalının sözleşmeyi akdetmeye yetkili olan yetkilisi tarafından imzalanan yazılı sözleşmenin, tacir davalı şirketin yetkilisi tarafından Türkçe bilmemesine rağmen, sözleşme bizzat davalının iş yerinde imzalanmasına rağmen Türkçe bilen başka bir personeli, gerekirse tercüman vb vasıtasıyla imzalayacağı Türkçe sözleşmeyi inceleyip-okutup-tercüme ettirip yardım alarak imzalama imkanı varken bunu yapmayıp okumadan imzaladığını savunması, ayrıca davacının Türkçe sözleşmeyi imzalattıktan sonra her iki nüshasını da kendi uhdesine alıp davalıya imzalı bir suretini vermediği ileri sürülmesine rağmen, iş bu dava açılıncaya kadar davalının kendi imzaladığı sözleşme metnini davacıdan istediğini buna rağmen verilmediğini ispatlar bir delilin de davalı tarafça dosyaya sunulamamış olması karşısında, Türkçe sözleşmenin imzalanması ve sonrasına ilişkin bu hususlar TTK md 18/2 kapsamında davalı yönünden basiretli tacir davranışı sayılamayacağı gibi; davalı yetkilisinin Türkçe sözleşmeyi imzalarken iradesinin sakatlandığı iddiasının, tek başına, sözleşme imzalanırken tarafların yanlarında da olmadığını beyan eden tanık beyanıyla ve ön görüşme niteliğindeki e-posta yazışmalarıyla ispatlanmış sayılması mümkün değildir.”

[9] Yargıtay 14. HD, 01.10.2013, E. 2013/5630, K. 2013/12434 “Noterlik Kanununun 74 ve 76. maddeleri hükümleri gözetilerek dava konusu satış vaadi sözleşmesi incelendiğinde; vaat borçlusu … …’in oğlu …’in tanık olarak sözleşmede yer aldığı, Türkçe bilmeyen … …’in beyanlarının yeminli tercüman bulundurularak alınmadığı saptanmıştır. Bu nedenle dava konusu satış vaadi sözleşmesi yasanın öngördüğü biçimde düzenlenmediğinden geçersizdir. Geçersiz sözleşmeye dayanılarak cebri tescil talebinde bulunulamaz.”